Sirküler

ANAYASA MAHKEMESİ’NİN 10/04/2019 TARİHLİ VE E. 2018/136, K. 2019/21 SAYILI KARARI

22.06.2019

KONU: 12/6/1933 tarihli ve 2308 sayılı Şirketlerin Müruru Zamana Uğrayan Kupon Tahvilât ve Hisse Senedi Bedellerinin Hazineye İntikali Hakkında Kanun’un 1., 2., 3. ve 4. maddelerinin Anayasa’nın 5., 35., 48., ve 167. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebi.

1. OLAY

Davalı Şirket’in 2000 ve 2001 yıllarına ilişkin olarak ortaklarına ödenmesine karar verilen ancak ödeme işlemi yapılmayan kâr paylarının 2308 sayılı Kanun hükümleri uyarınca Hazineye intikalinin sağlanması için Hazine tarafından açılan davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.

2. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ

“Madde 1 – Anonim ve limited şirketleriyle sermayesi eshama ayrılmış komandit şirketlerin komanditlere ait hisse senetlerinin ve tahvillerinin kanuni mazeret bulunmaksızın beş senelik müruruzamana uğrıyan faiz, temettü ve ikramiye gibi menfaatleriyle bu şirketlerin hisse senetleri ve tahvillerinden bedele inkilâp etmiş olanlarının on senelik müruruzamana uğrayan bedelleri Devlete intikal eder.

Bu şirketler bahsolunan menfaat ve bedelleri müruruzaman müddetlerinin bitmesinden itibaren üç ay içinde mahallî malsandığına vermeğe mecburdurlar.

Nizamnamelerinde müruruzaman müddeti tasrih edilip de Ticaret Kanunu mucibince Hükümetçe tasdik edilmiş olan şirketler için tâyin olunmuş müddetler müruruzamana esas tutulur.

Madde 2 – Birinci madde hükmüne riayet etmiyen şirketler vermeğe mecbur oldukları parayı üç misli tazminatla birlikte ödemeğe mahkûm edilirler.

Madde 3 – Bu kanun neşri tarihinden muteberdir.

Madde 4 – Bu kanunun hükümlerini icraya Adliye ve Maliye Vekilleri memurdur.”

3. ANAYASA MAHKEMESİ’NİN DEĞERLENDİRMESİ

İptal başvurusunda bulunan Mahkeme tarafından, başvuru kararında özetle; gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyet hakkının anayasal güvence altında olduğu, itiraz konusu kurallarda yer alan düzenlemeler ile şirket ve ortaklar arasındaki ortaklık ilişkisine ve dolayısıyla mülkiyet hakkında müdahalede bulunulduğu, zamanaşımına uğramış kâr payı alacağının Devlet’e intikalini öngören kuralın şirket ve ortaklar bakımından telafisi zor sonuçlar doğurabileceği, Devlet’in özel piyasalar açısından  görevinin düzenleyici, koruyucu ve geliştirici tedbirleri almakla sınırlı olduğu belirtilerek kuralların Anayasa’nın 5., 35., 48., ve 167. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

i. Kanun’un 1. Maddesinin Anayasa Mahkemesi Tarafından İncelenmesi Neticesinde:

  • Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin; sınırsız sorumlulukları bulunan komandite ortaklar ile sorumlulukları kural olarak taahhüt ettikleri sermayeyi şirkete getirmekle sınırlı olan komanditer ortaklardan oluştuğu,
  • Yukarıda yer verilen Kanun’un 1. maddesi ile, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komanditer ortaklarının payları ile anonim ve limited şirket ortaklarının paylarına ilişkin hükümler getirilmekte olduğu,
  • Hükümde, pay senetlerinden söz edilmiş ise de pay senedi kavramının sermaye şirketinin türüne göre farklı bir hukuki anlam ifade ettiği ve sermaye şirketlerinin kural olarak pay senedi çıkarmak zorunda olmadıkları dikkate alındığında kuralın sermaye şirketlerinin payları bakımından uygulama alanı bulacağının anlaşıldığı,
  • Hükmün anlamı itibariyle faiz, kâr ve ikramiye gibi menfaatler ile bedele inkılap eden pay ve tahvil bedellerinin; borçlu tarafını ancak şirketin oluşturabileceği hukuki işlemlerden olduğu,
  • Söz konusu menfaat ve bedeller üzerinde ilgililer bakımından alacak hakkı doğuran hukuki işlemlerin, şirket bakımından borçlandırıcı hukuki işlem niteliğinde olduğu,
  • Borçlandırıcı işlemlerin, borçlunun malvarlığında sadece borç doğurmakta olup borcun konusu üzerindeki mülkiyet hakkının malikini değiştirmediği,
  • Mülkiyet hakkının malikinin değişmesi için borçlandırıcı işlemin ifası niteliğindeki tasarruf işleminin yapılması gerekmekte olduğu ancak hükümlerde belirtilen menfaat ve bedellerin mülkiyet hakkı da şirkete ait olduğundan ilgililerin bunlar üzerinde alacak hakları bulunduğu,
  • Hükümde bahsedilen, faiz, kâr ve ikramiye gibi menfaatlerden oluşan alacak haklarının beş senenin sonunda, konusu bedele inkılap eden pay ve tahvil bedelleri olan alacak haklarının ise on senenin sonunda zamanaşımına uğrayacağının belirtildiği, bu ifadenin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146 ve 147. maddelerinin devamı niteliğinde olduğu,
  • Düşürücü zamanaşımının hukuk güvenliği müessesesi olduğu, gerçekleştiğinde söz konusu alacak haklarını eksik borca dönüştürdüğü, eksik borç haline gelen borcun zamanaşımı defini ileri sürebilir hale getirdiği,
  • Kuralda bahsedilen zamanaşımına uğrayan menfaat ve bedellerin devlete intikali ile bu bedeller üzerindeki alacak hakkının Devlet’e geçmesinin kastedildiği,
  • Devlet’e tanınan bu alacak hakkının kamu alacağı niteliği taşımadığı, söz konusu alacak hakkının hukuki sebebinin kanun olması, zamanaşımına tabi kılınmaması, yerine getirilmezse uygulanacak yaptırımın da kanunla belirlenmiş olması sebebiyle işbu hakka sui generis nitelik kazandırdığı,
  • İşbu kanunun hazırlandığı dönem itibari ile devletlerin küresel bir ekonomik bunalım içerisinde olduğu ve artan Devlet vazifelerinin  bulunduğu bir dönemde düzenlendiği

belirtilmiştir.

ii. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

  • Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında güvence altına alınan mülkiyet hakkının ekonomik değer ifade eden ve değeri parayla ölçülebilen her türlü mal varlığını kapsadığı,
  • Mülkiyet hakkının; kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibine sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme olanağı veren bir hak olduğu,
  • Mülkiyet hakkının, sahibine tanıdığı hakların kullanılmasının kısıtlanmasının bu hakka müdahale teşkil ettiği,
  • Anonim ve limited şirketleriyle sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komanditerlere ait hisse senetlerinin ve tahvillerinin zamanaşımına uğrayan faiz, kâr ve ikramiye gibi menfaatleriyle bu şirketlerin pay senetleri ve tahvillerinden bedele inkılap etmiş olanlarının zamanaşımına uğrayan bedellerinin Devlet’e intikalini öngören kuralın da yukarıda açıklandığı üzere, mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği,
  • Düşürücü zamanaşımı gerçekleştiğinde, borcun konusu üzerinde mülkiyet hakkının maliki bakımından değişiklik olmadığı, dolayısıyla zamanaşımından önce veya sonra, söz konusu borcun borçlusunun şirket olduğu, ancak zamanaşımı gerçekleşinceye kadar borç karşılığı olarak şirkette bulunan değerlerin, zamanaşımı sonrasında şirketin serbestçe tasarruf edebileceği öz varlığa dönüştüğü,
  • Bu durum zamanaşımına uğrayan borçların üzerindeki mülkiyet hakkının sınırsız ve süresiz olarak ortadan kaldırılmasının yanında bu borçların ödenmesinin de önüne geçtiği, söz konusu menfaat ve bedellerin Devlet’e intikalinin, şirketin malvarlığını doğrudan azaltması yanında dolaylı olarak da şirket ortaklarının paylarının değerinde düşmeye yol açacak olması sebebiyle ortakların mülkiyet hakkına dolaylı bir etki gösterdiği,
  • Anayasa’nın 35. maddesinde belirtilen kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabilen mülkiyet hakkının, ilaveten Anayasa’nın 13. maddesi gereğince temel hak ve özgürlüklere ilişkin sınırlandırma değerlendirilmesine tabi tutulması gerektiği,
  • Bu doğrultuda, söz konusu hükmün Anayasa’ya uygunluğu tartışmasında, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük kriterini yerine getirmesi gerektiği,
  • Artan Devlet görevleri sebebiyle ortaya çıkan masrafları karşılamada finansman olarak kullanılması düşünüldüğünden işbu hükmün kamu yararı amacı taşıdığının tartışmasız olduğu,
  • Hükmün ölçülülüğünün değerlendirilmesinde ise, elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere 3 ana ilkenin dikkate alınması gerektiği,
  • Sermaye şirketleri de gerçek kişiler ve diğer tüzel kişiler gibi mülkiyet hakkı kapsamında zamanaşımına uğramış borçlarının karşılığını oluşturan mal varlığı değerleri üzerinde serbestçe tasarrufta bulunma hakkı sahip olduğundan, Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülen hükmün malike aşırı bir külfet yüklediği,
  • Günümüz koşullarında devletin gelir sağlamak için vergi ve benzeri başka araçlara başvurabileceği, bu yönüyle amaca ulaşmak için daha hafif araçlar öngörülmesi mümkün iken bu araca başvurulmasının ölçülü bir müdahale olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı,
  • Bu sebeple, sermaye şirketlerinin zamanaşımına uğramış borçları niteliğinde olan menfaat ve bedellerin Devlet’e intikalini öngören kuralın sermaye şirketlerinin mülkiyet hakkını ölçüsüz bir biçimde sınırlandırdığı,

tespit edilmiştir.

4. SONUÇ

Anayasa Mahkemesi, 12/6/1933 tarihli ve 2308 sayılı Şirketlerin Müruru Zamana Uğrayan Kupon Tahvilât ve Hisse Senedi Bedellerinin Hazineye İntikali Hakkında Kanun’un 1., 2., 3. ve 4. maddelerinin Anayasa’ya aykırılığına ilişkin olarak gerçekleştirdiği incelemede, söz konusu kuralların Anayasa’nın 13. ve 35. maddesine aykırılık teşkil ettiğinden, 48. ve 167. maddelerine göre inceleme yapma gereği görmeden, mülkiyet hakkına ölçülü olmayan bir müdahalede bulunduğu tespit edilen hükümlerinin iptalinin gerektiğine hükmetmiştir.