Ajanda

ANAYASA MAHKEMESİ (“AYM”)’NİN 18.05.2023 TARİH VE E.2020/11, K.2023/98 SAYILI KARARI

14.09.2023

 

KONU: 5/12/2019 tarihli ve 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun (“7194 sayılı Kanun”)’un;

A. 7. maddesinin (2) numaralı fıkrasının,

B. 9. maddesiyle 13/7/1956 tarihli ve 6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen mülga 34. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesinin “…katma değer vergisi yönünden bağlı olunan vergi dairesine (katma değer vergisi mükellefiyeti bulunmayanlarca tesisin bulunduğu yer vergi dairesine) …” bölümünün,

C. 30. maddesiyle 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununa eklenen 42. maddenin,

Ç. 31. maddesiyle 1319 sayılı Kanuna eklenen 43. maddenin birinci fıkrasının;

1. Birinci cümlesinde yer alan “…yaptırılan…” ibaresinin,

2. Dördüncü cümlesinin,

D. 32. maddesiyle 1319 sayılı Kanuna eklenen 44. maddenin üçüncü fıkrasının,

E. 35. maddesiyle 1319 sayılı Kanuna eklenen 47. maddenin;

1. Birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…Gelir İdaresi Başkanlığına bağlı…” ibaresinin,

2. Beşinci fıkrasının,

F. 36. maddesiyle 1319 sayılı Kanuna eklenen 48. maddenin,

G. 40. maddesiyle 21/5/1986 tarihli ve 3289 sayılı Gençlik ve Spor Hizmetleri Kanununun başlığı ile birlikte değiştirilen ek 12. maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarının,

Ğ. 41. maddesiyle 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu (“213 sayılı Kanun”) ve 3182 Sayılı Bankalar Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna eklenen geçici 4. maddenin,

H. 44. maddesiyle 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 3. maddesinin birinci fıkrasına eklenen (aa) bendinin,

I. 45. maddesiyle 4734 sayılı Kanunun geçici 4. maddesinin beşinci fıkrasının ikinci cümlesine eklenen “…; Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğünün idareler adına gerçekleştireceği taşıt alımı, taşıt kiralama, akaryakıt alımı ile ilaç, tıbbi malzeme ve tıbbi cihaz alımlarında…” ibaresinin,

Anayasanın 2., 7., 10., 13., 22., 26., 35., 36., 48., 59., 73., 90., 127., 128. ve 138. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi taleplerine ilişkindir.

Yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2021/39 sayılı davanın aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2020/11 sayılı dava ile birleştirilmesine ve esas incelemenin E.2020/11 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine oybirliği ile karar verilmiştir.

 

I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ:

İtiraz konusu;

1. 7. maddenin (2) numaralı fıkrası aşağıdaki gibidir:

(2) İlandan itibaren otuz gün içinde bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi hâlinde, dijital hizmet sağlayıcılarının sunmuş oldukları hizmetlere erişimin, bu yükümlülükler yerine getirilinceye kadar engellenmesine Hazine ve Maliye Bakanlığınca karar verilir ve bu karar erişim sağlayıcılarına bildirilmek üzere Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna gönderilir. Engelleme kararlarının gereği bildirimden itibaren yirmi dört saat içinde erişim sağlayıcıları tarafından yerine getirilir.

2. 9. maddesiyle 6802 sayılı Kanunun başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen mülga 34. maddesinin sekizinci fıkrası aşağıdaki gibidir:

 “Konaklama vergisinde vergilendirme dönemi, faaliyet gösterilen takvim yılının birer aylık dönemleridir. Her bir vergilendirme dönemine ait konaklama vergisi, vergilendirme dönemini takip eden ayın yirmi altıncı günü akşamına kadar katma değer vergisi yönünden bağlı olunan vergi dairesine (katma değer vergisi mükellefiyeti bulunmayanlarca tesisin bulunduğu yer vergi dairesine) beyan edilir ve aynı süre içinde ödenir.”

3. 30. maddesiyle 1319 sayılı Kanuna eklenen 42. madde aşağıdaki gibidir:

 “Konu:

Madde 42- (Ek:5/12/2019-7194/30 md.)

Türkiye sınırları içinde bulunan mesken nitelikli taşınmazlardan bina vergi değeri veya Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen değeri 5.000.000 Türk lirası ve üzerinde olanlar değerli konut vergisine tabidir.”

4. 31. maddesiyle 1319 sayılı Kanuna eklenen 43. madde aşağıdaki gibidir:

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce ilgili mevzuat kapsamında yapılan veya yaptırılan değerleme sonucunda belirlenen ve değeri 42nci maddede yer alan tutarı aşan (bu tutar dâhil) mesken nitelikli taşınmazlar, ilgilileri tarafından ulaşılabilecek şekilde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün internet sitesinde ilan edilir ve ilgilisine ayrıca tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren on beşinci günün sonuna kadar Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne itiraz edilmeyen mesken nitelikli taşınmaz değeri kesinleşir. Süresinde yapılan itirazlar, on beş gün içinde değerlendirilerek sonuçlandırılır ve kesinleşen değer, aynı usulle ilan ve ilgilisine tebliğ edilir. Bu değer, değerli konut vergisi uygulamasında Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen değer olarak kabul edilir.

5. 32. maddesiyle 1319 sayılı Kanuna eklenen 44. madde aşağıdaki gibidir:

 “Matrah ve nispet:

Madde 44- (Ek:5/12/2019-7194/32 md.)

Verginin matrahı, bina vergi değeri ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen değerden yüksek olanıdır.

Değerli konut vergisine tabi mesken nitelikli taşınmazlardan değeri;

5.000.000 TL ile 7.500.000 TL arasında olanlar (Binde 3)

7.500.001 TL ile 10.000.000 TL arasında olanlar (Binde 6)

10. 000.001 TLyi aşanlar (Binde 10) oranında vergilendirilir.

Paylı mülkiyette ve elbirliği mülkiyette, matrahın hesabında mesken nitelikli taşınmazın toplam değeri esas alınır.

42nci maddede yer alan tutar, ikinci fıkrada yer alan vergi oranlarına esas mesken nitelikli taşınmaz değerlerinin alt ve üst sınırları ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen ve 42nci maddede yer alan tutarı aşan (bu tutar dâhil) mesken nitelikli taşınmazların değeri her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirlenen yeniden değerleme oranında artırılır. Bu şekilde hesaplanan tutarların 10.000 Türk lirasına kadar olan kesirleri dikkate alınmaz (Şu kadar ki; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen taşınmaz değeri, değer tespitinin yapıldığı yıl yeniden değerleme oranında artırılmaz.).”

6. 35. maddesiyle 1319 sayılı Kanuna eklenen 47. madde aşağıdaki gibidir:

 “Verginin beyanı, ödeme süresi ve ödeme yeri:

Madde 47- (Ek:5/12/2019-7194/35 md.)

Mükellef tarafından, mesken nitelikli taşınmaza ilişkin bina vergi değeri (…), buna ait vesikalarla, mesken nitelikli taşınmazın bulunduğu yerdeki Gelir İdaresi Başkanlığına bağlı yetkili vergi dairesine, mesken nitelikli taşınmazın değerinin 42nci maddede belirtilen tutarı aştığı (…) yılı takip eden yılın şubat ayının 20 nci günü sonuna kadar beyanname ile beyan edilir ve vergi, yetkili vergi dairesince yıllık olarak tarh ve tahakkuk olunur. Müteakip yıllar için mükellef tarafından aynı şekilde yıllık olarak beyanname verilir ve vergi ilgili vergi dairesince tarh ve tahakkuk olunur.

Elbirliği mülkiyetinde mükellefler müşterek beyanname verebilecekleri gibi, münferiden de beyanname verebilirler. Paylı mülkiyet hâlinde ise beyanname münferiden verilir.

Vergi dairesi tarafından tarh ve tahakkuk ettirilen vergi, ilgili yılın şubat ve ağustos aylarının sonuna kadar iki eşit taksitte ödenir.

Yıl içerisinde mükellefiyetin başlamasını gerektirecek durumun meydana gelmesi hâlinde, mükellef tarafından takip eden yılın beyanname verme süresi içerisinde ilgili vergi dairesine beyanname verilir.

Bu Kanunun 37 nci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrası hükümleri, değerli konut vergisi bakımından uygulanmaz.

7. 36. maddesiyle 1319 sayılı Kanuna eklenen 48. madde aşağıdaki gibidir:

 “Değerli konut vergisi hasılatı:

Madde 48- (Ek:5/12/2019-7194/36 md.)

Tahsil edilen değerli konut vergisi, genel bütçe geliri olarak kaydedilir ve 2/7/2008 tarihli ve 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun ile diğer kanunlara göre mahalli idarelere verilecek payların hesabında dikkate alınmaz.”

8. 40. maddesiyle 3289 sayılı Kanunun başlığı ile birlikte değiştirilen ek 12. maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları aşağıdaki gibidir:

 “Amatör sporun desteklenmesi

Gençlik ve Spor Bakanlığı, Türkiye Futbol Federasyonu ve bağımsız spor federasyonlarına tescil edilmiş olan ve Türkiyede faaliyette bulunan spor kulüpleri ve sportif alanda faaliyette bulunan sermaye şirketleri tarafından sporculara ödenen ücretlerden tevkif edilerek ilgili vergi dairesine kanuni süresinde beyan edilen ve ödenen gelir vergisinden Gençlik ve Spor Bakanlığının talebi üzerine Hazine ve Maliye Bakanınca uygun görülen pay, Gençlik ve Spor Bakanlığı adına açılacak özel hesaba Hazine ve Maliye Bakanlığınca aktarılır.

Özel hesaba aktarılan tutarların kullanılması ve denetlenmesi ile maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı müştereken yetkilidir.

9. 41. maddesiyle 3332 sayılı Kanuna eklenen geçici 4. madde aşağıdaki gibidir:

 “Geçici Madde 4- (Ek:5/12/2019-7194/41 md.)

31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez.

Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.”

10. 44. maddesiyle 4734 sayılı Kanunun birinci fıkrasına (aa) bendinin eklendiği 3. maddesinin ilgili kısmı aşağıdaki gibidir:

 “İstisnalar

Madde 3- (Değişik: 30/7/2003-4964/2 md.)

aa) (Ek:5/12/2019-7194/44 md.) Faaliyet ve görev alanı kapsamında yer alan tarımsal ürünlerle ilgili olmak üzere, üretimin yetersiz olması nedeniyle ürün fiyatlarında meydana gelebilecek olağanüstü dalgalanmaların önlenmesi veya ürünlerde fiyat istikrarının sağlanması amacıyla ilgili bakanın onayı ve Toprak Mahsulleri Ofisi Yönetim Kurulunun görevlendirmesi ile Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün ithalat yoluyla yapacağı tarımsal ürün alımları ve buna ilişkin hizmet alımları,

Ceza ve ihalelerden yasaklama hükümleri hariç bu Kanuna tâbi değildir.”

11. 45. maddesiyle 4734 sayılı Kanunun geçici 4. maddesinin iptali istenen ibarenin eklendiği beşinci fıkrası aşağıdaki gibidir:

 “(Ek fıkra: 30/7/2003-4964/40 md.) Enerji, su, ulaştırma ve telekomünikasyon sektöründe faaliyet gösteren teşebbüs, işletme ve şirketler, özel kanunları yürürlüğe girinceye kadar bu Kanunun 3üncü maddesinin (g) bendi hükmüne, bu bent kapsamında yer almayan mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinde ise Kanunun diğer hükümlerine tâbi olurlar. (Ek cümle: 22/12/2005-5436/13 md.) Bu Kanunun 3 üncü maddesinin (g) bendinde yer alan parasal limit, (…) Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının ve Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketinin ve bu şirketlerin bağlı ortaklıkları ile yurt dışında kurdukları şirketlerin (…)petrol ve doğalgaz arama, sondaj, üretim, taşıma, depolama ve gazlaştırma faaliyetleri ile ilgili olarak yapılacak her türlü mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinde; Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğünün idareler adına gerçekleştireceği taşıt alımı, taşıt kiralama, akaryakıt alımı ile ilaç, tıbbi malzeme ve tıbbi cihaz alımlarında uygulanmaz.”

II. ANAYASA MAHKEMESİ’NİN DEĞERLENDİRMESİ

A. Kanunun 7. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi

7194 sayılı Kanunun 7. maddesinde vergi güvenliğine ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. İlgili Kanun’un 7. maddesinin dava konusu (2) numaralı fıkrasında ise ilandan itibaren otuz gün içinde bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi hâlinde, dijital hizmet sağlayıcılarının sunduğu hizmetlere erişimin, bu yükümlülükler yerine getirilinceye kadar engellenmesine Hazine ve Maliye Bakanlığınca karar verileceği ve bu kararın erişim sağlayıcılarına bildirilmek üzere Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna gönderileceği, engelleme kararlarının gereğinin bildirimden itibaren yirmi dört saat içinde erişim sağlayıcıları tarafından yerine getirileceği hükme bağlanmıştır.

AYM söz konusu hükmün incelenmesinde dijital hizmet sağlayıcılarının sunduğu hizmetlere erişim engeli getirilmesine imkân sağlayan bu kuralın Anayasa’nın 48. maddesinde düzenlenen çalışma ve teşebbüs özgürlüğünü sınırladığı sonucuna ulaşmıştır. AYM değerlendirmesinde Anayasa’nın 13. maddesinde hükme bağlanan teşebbüs özgürlüklerine sınırlama getiren kanuni düzenlemelerin Anayasada öngörülen sınırlama sebeplerine uygun olması gerekliliğini de göz önünde bulundurarak somut kuralda dijital hizmet sağlayıcılarının sunduğu hizmetlere erişimin engellenme sebebinin, usul ve şekli herhangi bir tereddüde yer vermeyecek biçimde açık ve net olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralın belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve bu yönüyle kanunilik şartını taşıdığı sonucuna ulaşılmıştır.

Yüksek Mahkeme değerlendirmesinde kamu alacağı niteliğindeki vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin ödenmesi için gerekli tedbirlerin alınması ve bu kapsamda gerekli ve uygun araçların seçilmesinde kanun koyucunun geniş bir takdir yetkisi bulunduğunu belirtmiştir. AYM somut kuralda mükelleflerin 213 sayılı Kanun kapsamına giren vergilere ilişkin beyanname verme ve vergi ödeme yükümlülüklerini süresinde yerine getirmeyen dijital hizmet sağlayıcılarına veya Türkiyedeki yetkili temsilcisine, bu yükümlülükleri yerine getirmeleri için ihtarda bulunulmasının ve bu durumun Gelir İdaresi Başkanlığı’nın internet sitesinde ilan edilmesine rağmen ilandan itibaren otuz gün içinde bu yükümlülükleri yerine getirmemeleri hâlinde dijital hizmet sağlayıcılarının sunduğu hizmetlere erişimin bu yükümlülükleri yerine getirilmelerine kadar engellenmesinin öngörüldüğünü vurgulamıştır. Bu nedenle kanun koyucu tarafından, dijital hizmet sağlayıcılarının vergisel ödevlerini eksiksiz bir şekilde yerine getirmeleri ile vergilerini tam ve zamanında ödemeleri amaçlandığı için AYM söz konusu kuralın anayasal bakımından meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşmıştır.

 

İptali istenen kanun hükmünü inceleyen AYM, dijitalleşme süreci ile dijital hizmet sektöründe faaliyette bulunan çok uluslu şirketlerin önemli ticari avantajlar elde ettiğini ancak arz ve talebin fiziki ortamdan bağımsız olarak internet ortamında gerçekleştirildiği dijital ekonominin vergilendirilememesinin sebep olduğu potansiyel gelir kaybına ve bu tür işletmelerin kaynak ülkesinde sabit bir işyerinin bulunmaması durumunda, kaynak ülkesinde elde edilse dahi bu değerler üzerinden elde edilen gelirin kaynak ülkesinde vergilendirilememesine ve söz konusu ülkenin bu gelirden pay alamamasına dikkat çekmiştir. Bu bağlamda dava konusu kuralla öngörülen “213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergilere ilişkin beyanname verme ve vergi ödeme yükümlülüklerini yerine getirmeyen dijital hizmet sağlayıcılarının sunduğu hizmetlere erişimin Hazine ve Maliye Bakanlığınca engellenmesi önlemi de dijital hizmet vergisi mükellefleri için getirilen özel bir vergi güvenlik uygulaması niteliğinde kabul edilmiş ve söz konusu kuralın vergilendirme faaliyetiyle hedeflenen kamusal yararın gerçekleşmesini temin etme amacına hizmet ettiği sonucuna ulaşmıştır.

Bu değerlendirme sonucunda 213 sayılı Kanun kapsamına giren vergilere ilişkin beyanname verme ve vergi ödeme yükümlülüklerini yerine getirmeyen dijital hizmet sağlayıcılarının sunduğu hizmetlere erişimin engellenmesinin söz konusu yükümlülükleri yerine getirmelerini zorlayıcı bir etkiye neden olacağı gözetildiğinde kuralın anılan amaca ulaşma bakımından elverişli ve gerekli olduğu kabul edilmiştir.

Yüksek Mahkemenin değerlendirme konusu yaptığı bir diğer nokta ise erişim engelinin orantılılık ilkesi kapsamında kabul edilip edilemeyeceğidir. Bu çerçevede 213 sayılı Kanun kapsamına giren vergilere ilişkin beyanname verme ve vergi ödeme yükümlülüklerini süresinde yerine getirmeyen dijital hizmet sağlayıcılarının sunduğu hizmetlere erişimin engellenmesinin en ağır yaptırım olan internet sitesinin bütününün erişime engellenmesi anlamına geldiğine dikkat çekmiştir.

Bu kapsamda bir inceleme gerçekleştiren Yüksek Mahkeme, öncelikli olarak daha hafif kısıtlamalara başvurulması ve eğer bu hafif kısıtlamalara rağmen vergisel ödev yerine getirilmez ise daha ağır yaptırımlara başvurulması ve en son aşamada dijital hizmet sağlayıcılarının sunduğu hizmetlere internet sitesinin tamamına erişimin engellenerek  kademeli bir vergi güvenlik tedbiri ihdas edilmesi mümkünken doğrudan erişimin engellenmesinin hizmet sağlayıcılarına aşırı külfet yüklendiği, teşebbüs özgürlüğü ile kamu yararı arasında bulunması gereken makul dengenin bozulduğu ve bu itibarla kuralla teşebbüs özgürlüğüne getirilen sınırlamanın orantısız olduğu ve ölçülülük ilkesini ihlâl ettiği sonucuna ulaşmıştır.

AYM açıklanan nedenlerle kuralı Anayasanın 13. ve 48. maddelerine aykırı bulmuş ve iptali gerektiğine hükmetmiştir.

7194 sayılı Kanunun 7. maddesinin dava konusu (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin iptali nedeniyle anılan fıkranın ikinci cümlesinin uygulanma imkânı kalmamıştır. Bu nedenle AYM, söz konusu cümleyi 6216 sayılı Kanunun 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası kapsamında değerlendirmiş ve bu kural yönünden Anayasaya uygunluk denetiminin yapılmasına gerek görmemiştir.

B. Kanunun 9. Maddesiyle 6802 Sayılı Kanunun Başlığı ile Birlikte Yeniden Düzenlenen Mülga 34. Maddesinin Sekizinci Fıkrasının İkinci Cümlesinin “…katma değer vergisi yönünden bağlı olunan vergi dairesine (katma değer vergisi mükellefiyeti bulunmayanlarca tesisin bulunduğu yer vergi dairesine) …” Bölümünün İncelenmesi

Söz konusu madde ile her bir vergilendirme dönemine ait konaklama vergisinin, vergilendirme dönemini takip eden ayın yirmi altıncı günü akşamına kadar katma değer vergisi yönünden bağlı olunan vergi dairesine (katma değer vergisi mükellefiyeti bulunmayanlarca tesisin bulunduğu yer vergi dairesine) beyan edileceği ve aynı süre içinde ödeneceği hükme bağlanmıştır.

Yüksek Mahkeme, Anayasanın 73. maddesi uyarınca herkesin, kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü bulunduğunu belirtmiş ve vergilendirme yetkisini yasama organına özgü kılan vergilerin kanuniliği ilkesine dikkat çekmiştir. 

Yüksek mahkeme bu bilgiler ışığında turizmin maliyeti” olarak adlandırılan turizmin gelişmesiyle birlikte özellikle kitlelerin yoğun olarak ziyaret ettiği bölgelere ilişkin ulaşım, altyapı, temizlik ve güvenlik gibi birtakım tedbirlerin alınmasına yönelik uygulamalara belirli mali kaynakların tahsis edilmesinin gerektirdiğini ve bunun sonucunda söz konusu maliyeti karşılamak amacıyla birtakım vergilerin yürürlüğe konulması yoluna gidildiğine değinmektedir.

Ülkemizde konaklama vergisi, dava konusu kuralın da yer aldığı 7194 sayılı Kanunun 9. maddesiyle 6802 sayılı Kanunun başlığıyla birlikte yeniden düzenlenen mülga 34. maddesiyle ihdas edilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasına göre konaklama vergisinin konusunu otel, motel, tatil köyü, pansiyon, apart otel, misafirhane, kamping, dağ evi, yayla evi gibi konaklama tesislerinde verilen geceleme hizmeti ile bu hizmetle birlikte satılmak suretiyle konaklama tesisi bünyesinde sunulan diğer tüm hizmetler (yeme, içme, aktivite, eğlence hizmetleri ve havuz, spor, termal ve benzeri alanların kullanımı gibi) oluşturmuştur. Verginin mükellefi, konaklama hizmetlerinin verildiği tesisi fiilen işletenlerdir. Dava konusu kuralın da yer aldığı sekizinci fıkrada ise konaklama vergisinde vergilendirme döneminin faaliyette bulunulan takvim yılının birer aylık dönemleri olduğu, her bir vergilendirme dönemine ait konaklama vergisinin vergilendirme dönemini takip eden ayın yirmi altıncı günü akşamına kadar katma değer vergisi yönünden bağlı olunan vergi dairesine, (katma değer vergisi mükellefiyeti bulunmayanlarca tesisin bulunduğu yer vergi dairesine) beyan edileceği ve aynı süre içinde ödeneceği hükme bağlanmıştır.

AYM, turizm hizmetlerinin sunulması amacıyla merkezî yönetimle birlikte yerel yönetimlerin birtakım kamusal maliyetlere katlandığını ve bu alandaki ihtiyaçların giderilmesi amacıyla yapılan hizmetler ve yürütülen faaliyetlerin toplumun genelini ilgilendirdiğini vurgulamıştır. Bu nedenle turizmin geliştirilmesi ve millî ekonominin verimli bir sektörü hâline getirilmesi amacıyla gerek merkezî yönetim gerekse yerel yönetimler tarafından yürütülen faaliyetler mahallî müşterek ihtiyaçların karşılanmasının ötesinde ulusal düzeyde ihtiyaçların karşılanmasına ve ulusal çıkarların korunmasına yönelik faaliyetler olarak değerlendirmiştir.

AYM, ülkemizde uygulanmaya başlanan konaklama vergisinin merkezî yönetim gelirleri arasına dâhil edildiğini ve bu çerçevede kuralla görevleri gereği yükümlü oldukları mahallî hizmetlerin yerine getirilmesiyle doğrudan bir ilgisi bulunmayan turizm sektörüne ilişkin gelirlerin merkezî idare bütçesine dâhil edilmesinin mahallî idarelerin mali özerkliğine bir müdahale teşkil etmediğini belirtmiştir. 

AYM açıklanan nedenlerle kuralın, Anayasanın 73. ve 127. maddelerine aykırı olmadığına hükmetmiş ve iptal talebinin reddine karar vermiştir.

C. Kanunun 30. Maddesiyle 1319 Sayılı Kanuna Eklenen 42. Maddenin İncelenmesi

AYM dava konusu kuralda yer alan “…bina vergi değeri veya Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce belirlenen değeri 5.000.000 Türk lirası ve…” ibaresinin 14/2/2020 tarihli ve 7221 sayılı Kanunun 16. maddesiyle “…29 uncu maddeye göre belirlenen bina vergi değeri 5.000.000 Türk lirasının…” şeklinde değiştirilmesi dışında kalan kısmına ilişkin olarak bağımsız bir anayasal denetim yapılmasına imkân bulmamış ve bu açıklanan nedenle konusu kalmayan iptal talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.

Ç. Kanunun 31. Maddesiyle 1319 Sayılı Kanuna Eklenen 43. Maddenin Birinci Fıkrasının Birinci Cümlesinde Yer Alan “…yaptırılan…” İbaresi ile Dördüncü Cümlesinin İncelenmesi

Dava konusu kurallar 7221 sayılı Kanunun 17. maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır. Yüksek Mahkeme bu açıklanan nedenle konusu kalmayan iptal talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.

D. Kanunun 32. Maddesiyle 1319 Sayılı Kanuna Eklenen 44. Maddenin Üçüncü Fıkrasının İncelenmesi

1319 sayılı Kanunun dava konusu kuralın da yer aldığı 44. maddesi 7221 sayılı Kanunun 18. maddesiyle değiştirilmiştir. Yüksek Mahkeme bu açıklanan nedenle konusu kalmayan iptal talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.

E. Kanunun 35. Maddesiyle 1319 Sayılı Kanuna Eklenen 47. Maddenin Birinci Fıkrasının Birinci Cümlesinde Yer Alan “…Gelir İdaresi Başkanlığına bağlı…” İbaresi ile Beşinci Fıkrasının İncelenmesi

1319 sayılı Kanunun 47. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde, mesken nitelikli taşınmaza ilişkin bina vergi değerinin buna ait vesikalarla, mesken nitelikli taşınmazın bulunduğu yerdeki Gelir İdaresi Başkanlığına bağlı yetkili vergi dairesine mesken nitelikli taşınmazın değerinin 42. maddede belirtilen tutarı aştığı yılı takip eden yılın şubat ayının 20. günü sonuna kadar mükellef tarafından beyanname ile beyan edileceği ve verginin yetkili vergi dairesince yıllık olarak tarh ve tahakkuk olunacağı düzenlenmiştir. Anılan cümlede yer alan “…Gelir İdaresi Başkanlığına bağlı…” ibaresi dava konusu kurallardan birini oluşturmaktadır.

Değerli konut vergisi, Türkiye sınırları içinde bulunan ve emlak vergisine esas bina vergi değeri 5.000.000 TLyi aşan mesken nitelikli taşınmazlardan alınmak ve hasılatı genel bütçeye kaydedilmek üzere 1319 sayılı Kanunda yapılan düzenlemelerle ihdas edilen bir vergidir. Anılan Kanunun 47. maddesinin birinci fıkrasının dava konusu ibarenin de yer aldığı birinci cümlesinde, değerli konut vergisinin merkezî hükûmet tarafından toplanması ve merkezî yönetim geliri olarak kabul edilmesi kararlaştırılmıştır.

Kanunun 47. maddesinin dava konusu beşinci fıkrasında ise 37. maddenin ikinci ve üçüncü fıkrası hükümlerinin değerli konut vergisi bakımından uygulanmayacağı hükme bağlanmıştır.

Kanunun 37. maddesiUsul hükümleri” başlığını taşımaktadır. Anılan maddenin ikinci fıkrasında, bu Kanunda geçen Vergi dairesi” tabirinin belediyeleri ifade edeceği öngörülmüştür. Maddenin üçüncü fıkrasında da bu Kanunun uygulanmasında 213 sayılı Kanunun vergi inceleme yetkisi hariç olmak üzere belediye gelir şube müdürünün, gelir şube müdürü olmayan yerlerde belediye hesap işleri müdürünün, hesap işleri müdürü olmayan yerlerde ise muhasebecinin vergi dairesi müdürünün sıfat ve yetkisini haiz olduğu, 213 sayılı Kanunda mahallin en büyük mal memuruna verilmiş görev ve yetkilerin belediye başkanları tarafından kullanılacağı hükme bağlanmıştır. Buna göre değerli konut vergisinden elde edilen hasılatın genel bütçe geliri olarak kaydedilmesiyle uyumlu bir şekilde, vergi dairesi yerine belediyelere, vergi dairesi başkanı yerine belediye başkanına ve diğer görevlilere verilen yetkileri içeren 1319 sayılı Kanunun 37. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrası hükümlerinin değerli konut vergisi bakımından uygulanmayacağı kurala bağlanmıştır.

AYM değerli konut vergisinin konusunu oluşturan Türkiye sınırları içinde bulunan mesken nitelikli taşınmazlar, istisna ve muafiyet kapsamına girmemeleri durumunda aynı zamanda emlak vergisinin de konusunu oluşturduğuna ve verginin konusu, mükellefi ve vergi değerinin belirlenmesi gibi hususlar da benzer düzenlemeler içermekle birlikte değerli konut vergisi ile emlak vergisi bazı yönlerden birbirinden ayrıldığına dikkat çekmiştir. Buna göre değerli konut vergisi, merkezî yönetim gelirleri arasına dâhil edilmişken emlak vergisi ilgili belediyece tarh ve tahakkuk olunur. Emlak vergisinin tarh ve tahsil yetkisinin belediyelere devredilmesiyle bu yerel yönetim birimi olan belediyelerin önemli mali imkânlara kavuşturulması ve bu yolla yerel yönetimlerin merkezî idare karşısında özerkliklerini sağlayacak daha geniş mali imkânlara sahip olmasının amaçlandığını da ayrıca belirtmiştir.

Yüksek Mahkeme emlak vergisi ve değerli konut vergisi arasındaki farkı vurgulayarak emlak vergisinde esas olan şeyin, vergilerin mahallî olarak alınması olduğunu belirtmiştir. Buradaki amacın da yerel yönetimler tarafından toplanan vergilerin yerel hizmetlere harcanması olduğu sonucuna ulaşılır. Ancak değerli konut vergisinin amacının, bir yerleşim yerinde bulunan taşınmazlardan kaynaklanan mahallî müşterek ihtiyaçların karşılanmasına katkı sağlamak değil de lüks servet unsuru niteliğinde görülen ve belirli bir tutarın üzerinde değere sahip olan mesken niteliğinde taşınmazların vergilendirilmesi olduğu sonucuna ulaşmıştır.

Mahallî idarelerin o yöre halkının mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş kamu tüzel kişileri olması nedeniyle bunlara tanınan mali özerkliğin kapsamının da görevleri gereği yerine getirmekle yükümlü oldukları mahallî hizmetlere tahsis edilmiş ayni ve nakdî mal varlığı ile sınırlı olduğunu belirtmiştir. Bu çerçevede AYM, dava konusu kuralla aynı zamanda mahallî idarelerin tarh ve tahsile yetkili olduğu emlak vergisinin de konusunu oluşturan mesken niteliğindeki taşınmazlar üzerinden alınan değerli konut vergisi gelirlerinin merkezî idare bütçesine dâhil edilmesinin mahallî idarelerin mali özerkliğine bir müdahale teşkil etmediği sonucuna varmıştır. 

Açıklanan nedenlerle kuralların, Anayasanın 73. ve 127. maddelerine aykırı olmadığına hükmetmiş ve iptal taleplerinin reddine karar vermiştir.

F. Kanunun 36. Maddesiyle 1319 Sayılı Kanuna Eklenen 48. Maddenin İncelenmesi

Anayasa Mahkemesi, dava konusu kuralda tahsil edilen değerli konut vergisinin genel bütçe geliri olarak kaydedileceğini ve 5779 sayılı Kanun ile diğer kanunlara göre mahallî idarelere verilecek payların hesabında dikkate alınmayacağını vurgulamıştır.

AYM, belediyelerin doğrudan doğruya kendi tasarrufları altında bulunan kaynaklardan temin ettikleri gelirlerin belediyelerin öz gelirlerini oluşturduğunu; bu gelirler kapsamında belediyelere tahsis edilen vergi, resim ve harçlar, harcamalara katılma payları ile benzeri gelirler bulunduğunu ve bu gelirlerin tahakkuk ve tahsil yetkisinin doğrudan belediyelere ait olduğunu belirtmiştir.

Yüksek Mahkemenin dikkat çektiği üzere, değerli konut vergisi bir merkezî yönetim geliri olarak belirlenmişken emlak vergisinin ilgili belediyece tarh ve tahakkuk olunması, yani yerel yönetimlerin yetki alanlarında yerine getirmiş oldukları hizmetlerin ve yaptıkları masrafların finansmanının sağlanması noktasında yukarıda belirtilen gelir kalemlerinin yanında yer alması öngörülmüştür.

Tüm bu nedenlerle tahsil edilen değerli konut vergisinin genel bütçe geliri olarak kaydedilmesinin ve 5779 sayılı Kanun ile diğer kanunlara göre mahallî idarelere verilecek payların hesabında dikkate alınmamasının yerel yönetimlerin özerkliği ilkesine aykırı bir yönü bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.

AYM açıklanan nedenlerle kuralı Anayasanın 127. maddesine aykırı bulmamış ve iptal talebinin reddine hükmetmiştir.

G. Kanunun 40. Maddesiyle 3289 Sayılı Kanunun Başlığı ile Birlikte Değiştirilen Ek 12. Maddesinin Birinci ve Dördüncü Fıkralarının İncelenmesi

AYM, 3289 sayılı Kanunun dava konusu kuralların da yer aldığı ek 12. maddesi 9/3/2023 tarihli ve 7440 sayılı Kanunun 17. maddesiyle başlığı ile birlikte değiştirildiğinden konusu kalmayan iptal talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.

Ğ. Kanunun 41. Maddesiyle 3332 Sayılı Kanuna Eklenen Geçici 4. Maddenin İncelenmesi

İptali istenen kuralda, 31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü aracın pay addolunacağı, bu ortaklıklara yapılan ödemelerin pay karşılığı yapılmış kabul edileceği ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılacağı, ayrıca bu payların kaydileştirilmemiş olmasının ortaklık haklarına halel getirmeyeceği düzenlenmek suretiyle kuralda belirtilen anonim ortaklıklara yapılan tüm ödemelerin pay karşılığı yapılmış kabul edilmesi nedeniyle bu tür ödemeleri gerçekleştiren tasarruf sahipleri ile anonim ortaklığın mülkiyet hakkı çatışmakta olduğu vurgulanmaktadır.

Yüksek Mahkeme yaptığı değerlendirmede, tasarruf sahiplerinin alacaklarından dolayı şirketlerin mali güçlüklerle karşılaşacak olması halinde tek başına devletin taraflar arasındaki sözleşme ilişkisine taraflardan birinin lehine olarak müdahalede bulunmasını meşru kılmadığını belirtmiştir. Ayrıca şirketlerin üçüncü kişilerle akdettikleri sözleşmelerden doğan borçlardan kaynaklı olarak ortaya çıkabilecek sonuçlara katlanmaları işin doğası gereği olsa da kuralın tasarruf sahiplerinin yaptığı ödemeler nedeniyle hak kaybına uğramamalarını sağlamaya yönelik herhangi bir hukuki güvenceye yer verilmediği Anayasa Mahkemesince tespit edilmiştir.

Bu itibarla kuralın, bir bütün olarak mülkiyet hakkı bağlamında tasarruf sahipleri ve şirketler arasında gözetilmesi gereken menfaat dengesini tasarruf sahipleri aleyhine bozarak tasarruf sahiplerine aşırı bir külfet yüklemekte olduğu ve tarafların çatışan menfaatlerini dengelemekten uzak olduğu sonucuna ulaşılmış ve AYM tarafından iptal edilmiştir.

7194 sayılı Kanunun 41. maddesiyle 3332 sayılı Kanuna eklenen geçici 4. maddenin birinci fıkrasının iptali nedeniyle anılan maddenin ikinci fıkrasının uygulanma imkânı kalmamıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi uygunluk denetiminin yapılmasına gerek görmemiştir.

H. Kanunun 44. Maddesiyle 4734 Sayılı Kanunun 3. Maddesinin Birinci Fıkrasına Eklenen (aa) Bendinin İncelenmesi

AYM, dava konusu kuralda faaliyet ve görev alanı kapsamında yer alan tarımsal ürünlerle ilgili olmak üzere, üretimin yetersiz olması nedeniyle ürün fiyatlarında meydana gelebilecek olağanüstü dalgalanmaların önlenmesi veya ürünlerde fiyat istikrarının sağlanması amacıyla bazı istisnalar hariç 4734 sayılı Kanuna tabi olmadığını belirtmiştir.

Ek olarak Yüksek Mahkeme, kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinin kural olarak 4734 sayılı Kanun kapsamında yürütüldüğünü, mal ve hizmet alımı ihaleleri ile ilgili olarak anılan Kanunda saydamlık, rekabet, eşit muamele, güvenirlik, gizlilik ve kamuoyu denetimi ilkelerinin esas alındığını belirtmiştir. Fakat kamu ihalelerinde bu Kanunun uygulanmasını zorunlu kılan bir Anayasa hükmü bulunmadığından kanun koyucunun kamu ihaleleri yönünden farklı usuller benimsemesinde anayasal açıdan bir engel olmamakla birlikte kanun koyucunun belirleyeceği usullerin saydamlık, hesap verilebilirlik ve fırsat eşitliği ilkelerini temin etmesinin anayasal bir mecburiyet olduğu AYM tarafından vurgulanmıştır.

AYM, dava konusu kuralla öngörülen istisnanın ise TMOnun ithalat yoluyla yapacağı tarımsal ürün alımları ve buna ilişkin hizmet alımlarına dair olduğunu ve buna göre TMOnun faaliyet ve görev alanı kapsamında yer alan tarımsal ürünlerle ilgili olmak üzere, üretimin yetersiz olması nedeniyle ürün fiyatlarında meydana gelebilecek olağanüstü dalgalanmaların önlenmesi veya ürünlerde fiyat istikrarının sağlanması ve bu anlamda ihalelerin süratle yapılması amacıyla farklı usullerin benimsenmesi anlaşılabilir bir durum olduğunu belirtmiştir.

Bununla birlikte, kuralın anayasallık denetiminde değerlendirilmesi gereken asıl meselenin TMOnun hangi usul ve esaslar çerçevesinde ihale yapacağının, mal ve hizmet alımlarında hangi kanuni hükümlere bağlı olacağının ve öngörülen usullerin saydamlık, hesap verilebilirlik ve fırsat eşitliği ilkelerine uygunluğu olduğunu vurgulamıştır. İncelenen kuralda söz konusu mal ve hizmetler 4734 sayılı Kanundan istisna tutulmakla birlikte buna ilişkin herhangi başka bir usul de düzenlenmemiştir. TMOnun söz konusu mal ve hizmet alımlarında hangi usul ve esaslar çerçevesinde ihale yapacağı, mal ve hizmet alımlarında hangi kanuni hükümlere bağlı olacağı belirli değildir. AYM bu durumda istisna getirilen alana ilişkin olarak ihalelerde saydamlık, hesap verilebilirlik, fırsat eşitliği ve öngörülebilirlik ilkelerinin güvenceye alınmadığı sonucuna varmıştır.

AYM açıklanan nedenlerle kuralı Anayasanın 2. maddesine aykırı bulmuş ve iptaline karar vermiştir.

I. Kanunun 45. Maddesiyle 4734 Sayılı Kanunun Geçici 4. Maddesinin Beşinci Fıkrasının İkinci Cümlesine Eklenen “…; Devlet Malzeme Ofisi(“DMO”) Genel Müdürlüğünün idareler adına gerçekleştireceği taşıt alımı, taşıt kiralama, akaryakıt alımı ile ilaç, tıbbi malzeme ve tıbbi cihaz alımlarında…” İbaresinin İncelenmesi

AYM, DMO’nun Ana Statüsü’nde belirtilen mal ve hizmetleri iç ve dış piyasadan, öncelikle yerinden ve ilk elden, toplu alımların sağladığı fiyat avantajlarından azami ölçüde yararlanarak en ekonomik biçimde mutat ticari usullerle tedarik etmekle yükümlü olduğunu belirtmiştir.

Ancak Yüksek Mahkeme, dava konusu kuralda yer alan istisna hükmünün DMOnun tüm mal ve hizmet alımlarına değil taşıt alımı, taşıt kiralama, akaryakıt alımı ile ilaç, tıbbi malzeme ve tıbbi cihaz alımlarına ilişkin olduğunu belirterek, kuralda söz konusu mal ve hizmetlerin 4734 sayılı Kanundan istisna tutulmakla birlikte buna ilişkin herhangi başka bir usulün düzenlenmediğini; DMOnun söz konusu mal ve hizmet alımlarında hangi usul ve esaslar çerçevesinde ihale yapacağı, mal ve hizmet alımlarında hangi kanuni hükümlere bağlı olacağı belirli olmamasını istisna getirilen alana ilişkin ihalelerde saydamlık, hesap verilebilirlik, fırsat eşitliği ve öngörülebilirlik ilkelerinin güvenceye alınmadan düzenlendiğini  vurgulamıştır.

Anayasa Mahkemesi, kuralın gerekçesinde belirtilen DMOnun idareler adına gerçekleştireceği taşıt alımı, taşıt kiralama, akaryakıt alımı ile ilaç, tıbbi malzeme ve tıbbi cihaz alımlarında ortak kamu ihtiyaçlarının toplulaştırılmasının amaçlandığı, bu suretle azami ölçüde fiyat avantajının sağlanmasına çalışıldığı” amacının 4734 sayılı Kanunda öngörülen usul ve esasların uygulanması yoluyla da mümkün olduğundan bu alımların ilgili Kanun kapsamı dışına çıkarılmasını öngören kuralın amaca ulaşmak bakımından elverişli ve gerekli olmadığı sonucuna varmıştır.

İptal kararının diğer kurallara etkisi bakımından ise; 7194 sayılı Kanunun 7. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesi ile anılan Kanunun 41. maddesiyle 3332 sayılı Kanuna eklenen geçici 4. maddenin birinci fıkrasının iptali nedeniyle uygulanma imkânı kalmayan 7194 sayılı Kanunun 7. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesi ile 3332 sayılı Kanuna eklenen geçici 4. maddenin ikinci fıkrasının 6216 sayılı Kanunun 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince iptaline AYM tarafından karar verilmiştir.

III. SONUÇ

05.12.2019 tarihli ve 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun;

A. 7. maddesinin (2) numaralı fıkrasının;

1. Birinci cümlesinin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline, oy çokluğuyla karar verilmiştir. İptal hükmünün Anayasanın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince kararın Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine oy birliğiyle karar verilmiştir.

2. İkinci cümlesinin 6216 sayılı Kanunun 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince iptaline, iptal hükmünün Anayasanın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanunun 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince kararın Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine oy birliğiyle karar verilmiştir.

B. 9. maddesiyle 13/7/1956 tarihli ve 6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen mülga 34. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesinin …katma değer vergisi yönünden bağlı olunan vergi dairesine (katma değer vergisi mükellefiyeti bulunmayanlarca tesisin bulunduğu yer vergi dairesine) …” bölümünün Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine oy birliğiyle karar verilmiştir.

C. 30. maddesiyle 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununa eklenen 42. maddeye ilişkin iptal talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına oy birliğiyle karar verilmiştir.

Ç. 31. maddesiyle 1319 sayılı Kanuna eklenen 43. maddenin birinci fıkrasının;

1. Birinci cümlesinde yer alan “…yaptırılan…” ibaresine ilişkin iptal talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına oy birliğiyle karar verilmiştir.

2. Dördüncü cümlesine ilişkin iptal talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına oy birliğiyle karar verilmiştir.

D. 32. maddesiyle 1319 sayılı Kanuna eklenen 44. maddenin üçüncü fıkrasına ilişkin iptal talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına oy birliğiyle karar verilmiştir.

E. 35. maddesiyle 1319 sayılı Kanuna eklenen 47. maddenin;

1. Birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…Gelir İdaresi Başkanlığına bağlı…” ibaresinin Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine oy birliğiyle karar verilmiştir.

2. Beşinci fıkrasının Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine oy birliğiyle karar verilmiştir.

F. 36. maddesiyle 1319 sayılı Kanuna eklenen 48. maddenin Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine oy birliğiyle karar verilmiştir.

G. 40. maddesiyle 21/5/1986 tarihli ve 3289 sayılı Gençlik ve Spor Hizmetleri Kanununun başlığı ile birlikte değiştirilen ek 12. maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarına ilişkin iptal talepleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına oy birliğiyle karar verilmiştir.

Ğ. 41. maddesiyle 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna eklenen geçici 4. maddenin;

1. Birinci fıkrasının Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline, oy çokluğuyla karar verilmiştir.

2. İkinci fıkrasının 6216 sayılı Kanunun 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince iptaline oy birliğiyle karar verilmiştir.

H. 44. maddesiyle 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 3. maddesinin birinci fıkrasına eklenen (aa) bendinin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline, oy çokluğuyla karar verilmiştir.

I. 45. maddesiyle 4734 sayılı Kanunun geçici 4. maddesinin beşinci fıkrasının ikinci cümlesine eklenen “…; Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğünün idareler adına gerçekleştireceği taşıt alımı, taşıt kiralama, akaryakıt alımı ile ilaç, tıbbi malzeme ve tıbbi cihaz alımlarında…” ibaresinin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline, oy çokluğuyla karar verilmiştir.

İlgili Karar’ın tamamına buradan ulaşabilirsiniz: 

https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2023/09/20230912-3.pdf

NAZALI VERGI & HUKUK

info@nazali.com

Yukarıda yer verilen açıklamalarımız, hukuki görüş ve tavsiye niteliğinde olmayıp, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir; bu sebeple belirtilen konularda bir aksiyon almadan önce, bir uzmana danışmanızı tavsiye ederiz. NAZALI’ya işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz